21 Kasım 2008 Cuma

İlk Kar

Gün itibari ile ilk karı görmüş bulunmaktayım. Hafta başından beri oldukça soğuk seyreden hava, en sonunda yağdı. Yarınki Strasbourg gezimiz için biraz endişeliyim açıkcası. 

Kar haberinden sonra genel gidişatla ilgili birkaç kelam edelim. Noel tatili yaklaşırken (ki yaklaşık 15 gün sürecek ve erasmus hayatımızın en uzun tatili olacak kendisi) derslerimiz ve almanca kursumuz devam etmekte. Eh, erasmus için okulun tatile girmesi demek, avrupa turlarının başlaması demek oluyor haliyle. Ben ve arkadaşlarım da şimdiden planlara başladık, birkaç rota oluşturduk birbirinden farklı, şu an karar verme aşamasındayız..

Dersler hala zor, sadece almanca olanlar değil, ingilizce olanlar da zor. Bunda benim türkçe eğitim veren bir üniversiteden geliyor olmamın etkisi de var tabi, ilk kez türkçe dışında dersi burada dinledim. Ancak dersleri geçebileceğimiz konusunda ümitliyim, buradaki hocalar gerçekten çok yardımcı oluyorlar erasmus öğrencilerine, ellerinden gelen desteği sergilemekten kaçınmıyorlar. 

Hayat nasıl geçiyor derseniz, birbuçuk ayı geçtiğim şu günlerde, buradaki düzene alıştım sayılır. Yani Pazar günü birtek dükkanın bile açık olmaması, yolda bir tek araba geçmiyorken yeşil ışıkta beklenmesi, koca otobüsün önünüzde durup yol vermesi, yolda gözgöze geldiğiniz her insanın istisnasız "hallo!" diye selam vermesi, içinde ayçekirdeği olan dilimlenmiş ekmeğin tadı, 30 cm lık salatalığın trajikomik görüntüsü artık sıradan gelmeye başladı.. Zor kısmı atlattım sayılır, bundan sonra başlayan zor kısım ise, belkide en zoru olan, sevdiklere özlem, ona nasıl alışılıyor, inanın bilmiyorum..

Strasbourg gezimizden sonra, tekrar sizlerin huzurunda olacağım, şimdilik esen kalın, ve hala yapabiliyorken, boğazın tadını çıkarın derim..

16 Kasım 2008 Pazar

Bochum - Köln turu sonrası

Herşeyden önce, bizi Bochum daki evinde ağırlayan Cem e sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim, gerçekten iyi bir rehber ve iyi bir evsahibi oldu bizlere..

Schönes Wochenende biletimizle çıktık Bochum yoluna.. 3 sorunsuz (sorunlu nasıl olur birazdan anlatacağım) aktarmanın ardından öglen saatlerinde Bochum Hbf a vardık. Halihazırda Bochum da Erasmus ögrencisi olan bölüm arkadaşımız Cem bizi karşıladı, ve ardından kendi üniversitesi olan Ruhr-Universitaet Bochum un yemekhanesine götürdü. Bu okul, bizim üniversitemiz olan Yildiz Teknik Uni. nin de bazı bolumleri ile Erasmus İkili Anlaşması sahibi olduğundan, ve şu günlerde yeni dönem erasmus başvuruları yapıldığından, biraz bahsedeyim üniversiteden.

Ruhr-Uni Bochum, 30bin öğrenci nufusuna sahip bir üniversitedir(yaklaşık 2000 civarında türk varmış, öyle dediler). Okul, şehir merkezinden 10 dakika kadar uzaklıkta büyükce bir arazi üzerine kurulu. Oldukca büyük bir yemekhaneye(tuza 10 cent ödemeniz gerekiyor), kütüphaneye ve stadyuma benzeyen bir odutoryum a sahip. Dersleri Elektrik mühç bölümü için konuşacak olursak almanca dır efendim. Oldukca büyükçe bir kapalı havuzu da var, kıskanmadım değil :)

Bochum şehrini biraz gezdikten sonra, ertesi gün yaklaşık 1 saatlik bir tren yolculuğunun ardından Köln e geçtik. Almanya nın 4. büyük şehri olan Köln, oldukça büyük bir tren istasyonuna sahip. Rhein nehri tam ortasından bölmekte şehri. İstasyondan cıkar cıkmaz, ikinci dünya savaşında şehirde zarar görmemiş pek az yapıdan biri olan Der Kölner Dom (Köln Katedrali) ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Katedral, Dünyanın 3. en büyük kilisesi olup, yapımı yaklaşık 600 yılda tamamlanmıştır. 160 metre yükseklikteki kulesine 1 euro karşılıgında 509 basamak tırmanarak çıkabiliyorsunuz, benim gibi yüksekten korkuyorsanız biraz dikkatli çikmanızda fayda var diyebilirim. Oldukça etkileyici bir manzara ile karşılaşıyorsunuz kulenin tepesinde, güzel fotograflar çekebiliyorsunuz.
Katedralden sonra, şehrin ünlü Kölsch birasını da tadıp(ben pek sevmedim), rotamızı Çikolata müzesine çevirdik. Nehrin ortasına kurulu bu müzede, bir çikolatanın dalından (özel bir serada amazon ormanına eş seviyede nem oranı uyarlanmış, sadece o iklimde yetişebilecek birçok tür bitkiyi ki bunlardan bazıları da kakao, kauçuk gibi bitkiler, dalında görmeniz mümkün oluyor) paketlenmesine kadar(özel bir proses ile bütün aşamaları yapılırken görüyorsunuz) öğrenebilmek mümkün. Kaç çeşit çikolata olduğunu saymanız gerçekten olanaksız.  Ama fiyatları Erasmus öğrencilerini sevindirecek seviyede değil:) Müzede ayrıca, bildiğimiz birçok çikolatanın tarihten beri almış olduğu ambalajları içeren bir bolüm de var, kinder çikolatanın 1964 ile 2008 ambalajı arasındaki tek fark, üzreindeki çocuğun farklı olması mesela. Ayrıca müzede bizlerin kahve dünyası ndan bildğimiz çikolata şelalesi olayının abartılı bir halini görmek de mümkün oluyor.

Şehrin bir diğer ünlü müzesi olan Kolonya müzesine(ki şehre adını veren şey kolonya dır,şehrin ingilizcesi Cologne şeklinde yazılır) gidemedik, çünkü biletimizin saati dolmadan Kaiserslautern e dönmemiz gerekiyordu. Dönüş yolculuğu ise gerçekten enteresandı, şöyle ki;

Almanya da tren-otobus gibi taşıma araçlarının alsa geç gelmediği, saniye şaşmadığı efsaneleri ben henüz Türkiye de iken bolca çalınırdı kulağıma. Adamlar o kadar düzenli ki, asla 10 dakika erken cıkayım nolur nolmaz demene gerek kalmaz Almanyada derlerdi. Ancak almanyaya geldim ve bunun bu şekilde olmadığını, almanların da aslında insan olduğunu, geç kalabileceğini gözlerimle gördüm, Bochum dönüşü de tecrübe ettim efendim. dönüşümüz 5 aktarmadan oluşuyordu, tabiki Schönes Wochenende biletlerinin doğası gereği IC, ICE gibi hızlı trenleri(320km/sa olanları mevcuttur) kullanamıyorduk. Bazı aktarmalarımızın arası 7-8 dakika gibi kısa zamanlar olmasına rağmen hiçbirimizde endişe yoktu, nede olsa zamanında gelip duruyordu trenler. Gel gelelim bu sefer, 2. aktarma trenimizde (ki kendisi Koblenz diye bir şehire gidiyordu) yaklaşık 27 dakikalık bir gecikme oldu. Haliyle bir sonra bineceğimiz tren üzücü bir şekilde kaçmış oluyordu. Trenden iner inmez bilet satiş noktasına doğru gittik, trenlerinin geç kaldığını soylediğmiz anda, bize aslında binemeyeceğimiz IC trenine bedavaya bilet düzenleyip alternatif bir gidiş planını sundu görevli. Bu şekilde 02:15 sularında Kaiserslautern e varmış olduk. 

Evet sayın okurlar, bu hikayenin ana fikri, Almanlar da insandır, onların vasıtaları da geç kalabilir hatta 27 dakika bile geç kalabilir! Haftaya haftasonu olacak olan Strasbourg seyahatinden sonra yeni bir yazıyla buluşana kadar, esen kalın..

13 Kasım 2008 Perşembe

Bochum-Köln turu

bu sabah itibari ile çıkacağım bu turdan sonra, fotograf ve uzunca bir özetle sizlerle olacağım canlarım,

esen kalın..

1 Kasım 2008 Cumartesi

Almanya - ilk ay

Arayı fazla açmayacağım dememe karşın, elimde olan-olmayan nedenlerden ötürü yaklaşık 1 aylık bir ara vermiş bulundum yazılarıma. Bugün oldukça müsait olduğumdan, genel durumu bir özetlemeye çalışayım izninizle..

Sabiha gökçen havaalanından kalkan pegasus uçağımızdaki yolculuk oldukça rahat geçti, taklaşık 2.5 saatlik bir uçuşun ardından Stuttgart Airport a iniş yaptık, ardından bir dizi tren aktarması ile Kaiserslautern e vardık. 

Yurtlarımız, burada Legoland diye adlandırılan bir yerde, 4 katlı binalardan oluşan bir site görünümünde. okula yürüyerek 2 dk mesefede, ve hemen dibinde 2 tane market bulunmakta. Evlerde mutfak ve banyo ortak, benim kaldığımda 3 kişi yaşıyor, birisi Çinli Hom, birisi de Norveçli Johan. onlardan da bilahare bahsedeceğim :)

Gittiğimiz gün yani 3 ekim, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşme günü olduğundan resmi tatildi Almanyada. Açık biryerler bulmak için oldukça çabaladık, ancak nafile kaldı uğraşlarımız. Fast food ile geçen bir 3 günün ardından, artık dükkanların kaçta açilip kapandığını, hangi markette hangi ürünlerin olduğunu araştıma vakti gelmişti ki sonuç pek bi acı oldu bizler için, Türkiye nin aksine birçok dükkan 6 da kapanıyor, sadece birkaç market ise 8 e kadar açik kalıyordu. 

Okul, Yildiz in yüzölçümünü gözönüne aldığımızda oldukça büyük ve Yildiza göre daha planlı yaıplmış. İlk pazartesi, bize yapmamız gereken işlerden oluşan bir to do list verdi koordinatorumuz, ki kendisi 25 li yaşlarda bir alman, onunla beraber şehir haritası, okul haritasi, otobus seferlerini gosteren tablo, erasmus incoming party davetiyesi ve birsürü ıvır zıvırdan oluşan bir dosya da bize verilmiş oldu. Oturma izni almak için yapmamız gereken birsürü iş vardı, ki an itibari ile hepsini hallettik, 5 kasımda alacağız oturma izinlerimizi, sonra avrupada serbest dolaşım iznimiz olmuş olacak.

Kaiserslautern oldukça ufak bir şehir, ufak olduğu kadar da düzenli, ve futbolun gerçekten çok önemli olduğu bir şehir. 45bin kişilik statları tamamen doluyor maçlarda, henüz gidemedim ama en yakın zamanda gideceğim tabiki. oldukça kemik bir taraftar grupları var, yakın şehirlerden maçlara devamlı olarak gelenler olduğunu bile duydum. şehirde oldukça fazla sayıda büyük market, bir Karlstadt (almanya nın boyner i diyebiliriz, şu ana kadar gittiğim her şehirde bir tane vardı), birçok dönerci, ve çok çeşitli bira evleri mevcut. 

Şehirde metro yok, zaten metroya da gerek yok, otobüs seferleri oldukça yeterli. ayrıca bütün yollardaki ayrılmış bisiklet şeritleri de, bisiklete teşvik ediyor insanı, ki bir tane edindim ilk fırsatta, ışıkta audi ile yanyana kalkmak gerçekten büyük zevk :)

Okuldan bize verilen öğrenci kartı ile belirli bir çember içerisinde heryerde ulaşım araçları bedava kullanılıyor, ki bu gerçekten iyi birşey, yoksa yürüme mesafesindeki bir yere 1.7 eur, gece 24:00 ten snra ise 2.7 eur odemek zorundasınız. 

Intclub denilen bir yapılanması da var okulumuzun, okula erasmus veya benzeri değişim programları ile gelmiş insanları toplayan, kaynaştıran, eğlendiren ve gezdiren bir klüp kendisi. İşbu sayade, ilk şehirdışı gezimizi Freiburg a yaptık. Freiburg, İsviçre ve Fransa sınırlarına 20-30 km uzaklıktaki alman üniversite kentlerinden biri. Oldukça güzel, görülmeye değer bir şehir, gece hayatı bir öğrenci şehrine yakışır şekilde pek hareketli.. ayrıca  dünyanın 2. büyük katedrali de buradadır efendim.. Heidelberg de buradaki türk arkadaşlarla beraber kendi organizasyonumuzla gittiğimiz bir şehir, rhein-neckar nehri geçiyor ortasından kalesi ve nehir kıyısı gerçekten görülmeye değer yerleri, bir de eczacılık müzesi barındırıyor bünyesinde. Yaklaşık bir ev büyüklüğündeki şarap fıçısının üzerine çıkıp fotoğraf çektirmek de gerçekten güzel bir atraksiyon oluyor :)

Intclub ın diğer bir organizasyonu da ülke tanıtım geceleri. Burda en kalabalık olan değişim grubu açıkara İspanyollar oluyor efendim. o yüzden ilk olarak onların gecesi oldu, kendi yemeklerini yaptılar, içeceklerini tanıttılar, bir powerpoint sumunu ile ülkelerinin güzel yerlerini tanittilar. Tortilla(bildiğimiz patatesli yumurta nın farklı sunumu) ve sangria(meyveli-şaraplı-tarçınlı değişik bir içecek) gerçekten denenmesi gereken şeyler.. Ardından  geelen bir Fransiz gecesinde kırmızı ve beyaz şarapın yanına bir de sari şarap olduğunu öğrendikten sonra, sıra geldi Türk gecesine.

Haydari den kısıra, sigara boreğinden patates salatasına, pide den lahmacuna, cezeryeden türk lokumuna ve yaprak sarmasına kadar herşey hazırdı gecemizde, bütün hepsini kendi elcağızlarımızla yaptık tabi, bütün türk arkadaşlar seferber olduk.. yaklaşık 150 kişiye yemeklerimizi tanıttık, ülkemizi tanıttık, istanbuldan mardine bütün şehirlerimizi gösterdik, rakı nın sek içilmesi zor bişey olduğunu öğrettik. Gecenin ilerileyen saatlerinde avrupaya göbek dansı öğrettik, oynattık bir güzel hepsini.. Ankara misketten kasap havasına kadar hepsi kültürümüzden bir parça aldı, aklının bir köşesine kazıdı. Gerçekten unutulması zor bir gün oldu benim için..

Derken burada da okul açildi, dersler başladı. Daha önceden gelen arkadaşların tavisyelerinden de faydalanaraki bazı hocalardan bazı dersleri aldık, başladık gitmeye. Almanca olanlardan gerçek anlamda hiçbişey anlamıyorum şahsen, ancak hocalara erasmus olduğumuzu söyleyince, genelde ingilizce de anlatıyorlar dersleri. Şubata kadar sınav yok, ama bazı derslere devam zorunluluğu var, gidicez artık :)

Şimdilik bu kadar canlar, artık daha düzenli yazmaya gayret edeceğim, sanırım Türkiye'de blog lara yasak konmuş, umarım yakın zamanda biter.. 

Sağlıcakla kalın..

2 Ekim 2008 Perşembe

Son Gece

hayatımı küçük bavullara sığdırmaya çalıştım, olmadı.. yarın sabah erkenden ayrılıyorum vatandan, ve daha birçok şeyden.. kısa bir zaman bloguma yazı yazamayabilirm, ancak en kısa zamanda almanyadan bağlanacağım sizlere..

sağlıcakla kalın..

23 Eylül 2008 Salı

Sigorta İşlemleri

Babamın ssk emeklisi olması nedeni ile bugün ssk nın fındıklıda bulunan binasına gidip, kabul belgemin fotokopisi ve bir öğrenci belgesi ile A/T 11 denklik belgesini almış bulunuyorum. Bu sayede ssk Almanyadaki masraflarımı karşılamayı taahhüt etmiş oluyor..

Konu ile ilgili araştırmam sırasında karşılaştığım bir yazıyi sizlerle paylaşayım dedim;

"Ebeveyni SSK'lı olan öğrenciler için: 

Halihazırda, AB üyesi ülkelerden Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve Belçika ile yürütülmekte olan uygulamaya göre;

Ebeveyninden biri SSK'lı olmak kaydıyla, 25 yaşını aşmamış lisans (burada lisansüstü öğrencileri dahil edilmiyor) öğrencilerinin yurtdışına öğrenci olarak gitmeleri durumunda, -devam eden bir rahatsızlıkları için değil de - orada bulundukları sırada acil tedaviler için kullanabilecekleri bir sigorta güvencesini, ebeveyninin bağlı bulunduğu Sosyal Sigorta İl Müdürlüklerinden (yurtdışı hizmetleri biriminden) alacakları belgelerle sağlayabilirler. Öğrencilerin, kendi okullarından, ERASMUS öğrencisi olarak yurtdışına gideceğini bildirir bir yazıyı İl Müdürlüğüne vermeleri gerekmektedir. Konuyla ilgili, SSK Genel Müdürlüğü Yurtdışı Hizmetleri Daire Başkanlığı'ndan (0 312 458 70 00'dan...) bilgi alınabilir.

Ebeveyni Emekli Sandığı'na bağlı olan öğrenciler için:

Ebeveyninden biri Emekli Sandığı'na olmak suretiyle, öğrenci olması hasebiyle 25 yaşına dek ebeveyninin sosyal güvencesini kullanabilen öğrenciler, (burada yüksek lisans ilk yılında olan öğrenciler dahil) yurtdışında öğrenci olarak bulundukları dönemde yapacakları sağlık masraflarını bulundukları ülkenin Türk konsolosluğuna onaylatmak suretiyle, yaptıkları masrafı Türkiye'ye dönüşlerinde Türk lirasına çevrilmiş bir şekilde Emekli Sandığı'ndan alabilirler. Konuyla ilgili bilgi, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı'ndan alınabilir: 0 312 298 30 16 (Bu kısımda ülke fark etmemektedir.)

Bağ-kur kapsamında olanlar için bu tür bir uygulama maalesef bulunmamaktadır."

kaynak:  http://kadirmen.blogcu.com/

Hibeler Geldi!

"2008/2009 Erasmus öğrencilerimizin dikkatine! Hibelerinizin ilk taksidi Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi (Ulusal Ajans) tarafından üniversitemize ödenmiştir!

Ulusal Ajans tarafından üniversitemize ödenen hibe tutarı, toplam sözleşme tutarının %60'ını oluşturmaktadır. Dolayısıyla öğrencilerimize hibelerinin ilk taksidi olarak %60 oranında ödeme yapılacaktır. Hibeleriniz en kısa zamanda hesaplarınıza yatırılmış olacaktır.

Tüm öğrencilerimize başarılı bir Erasmus dönemi dilerken, dosyalarında eksik evrak bulunan öğrencilerimizin sözkonusu evraklarını en kısa zamanda AB Ofisi'ne teslim etmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz. Hibe ödemesi, dosyasında eksik evrak bulunmayan öğrencilere yapılacaktır!"


Böylelikle ab ofisi vermiş olduğu sözü tutup hibeleri eylül içerisinde öğrencilerine tahsis etmiş oldu, emeği geçenlere teşekkür ederiz..

 

14 Eylül 2008 Pazar

USIS: Ne Seninle Ne Sensiz

Bu okulda ilk kez bir usis günü uykusuz kalmayacağım, bir usis gecesi f5 tuşunun üstüne oturmayacağım, öncelik listeleri hazırlayıp bölümdaşlarımla yarışmayacağım ders kapmak için..

Belki çekilmez bişeysin ama, usis, seni bile özleyeceğim sanırım..

12 Eylül 2008 Cuma

Citibank Global Öğrenci Hesabı

Yurt depozitosu ve ilk ayın kirasını havale ederken, yaklaşık 24 euro kadar vir havale ücreti ödememin ardından, bu işin böyle gitmeyeceğinin farkına vardım, ve diğer erasmusların da yaptığı gibi, bir citi hesabi açtırmaya karar kıldım.

Hesap açtırmak için bir ikametgah ve kimlik yeterli. İlk açtığınızda, hesap açma bedeli olarak 75 dolar ödüyorsunuz, ve daha sonra yapılan para yatırma-çekme işlemlerinden kesinti olmadan yararlanabiliyorsunuz. Ayrıca, size verilen bankamatik kartı ile dünyanın heryerindeki citi şubelerinden, ve üzerinde 'cirrus' amblemi olan atm lerden anında ve kesintisiz nakit çekebiliyorsunuz.

Erasmuslara tavisye ediyorum kısaca, hayırlı olsun :)

8 Eylül 2008 Pazartesi

Mission Impossible: Dosya Teslimatı

Erasmus aday adaylığınız, adaylığa dönüştükten sonra, yani artık resmen bir erasmus yolcusu olduğunuz kesinleştiğinde, hazırlamanız gereken 3 dosya çıkar karşınıza. 3 birbirinin kopyası dosya, içerisinde yaklaşık 13 ayrı belge bulunur efenim. Hazırlaması ise, tam 6(yazıyla altı) ay sürer, süründürür, bürokrasi ile tanıştırır, tanıştırmakla da kalmaz, içli dışlı yapar, kaynaştırır bi güzel..

İlk belge, erasmus macerasına başladığınızda ilk tanıştığınız belge olan başvuru belgesidir, son belge ise dönemin ytü katkı payı dekontudur (yıldızda 4. seneme giriyorum, daha önce bu makbuz hiçbir zaman işe yaramamıştı, kayıt olurken bile.. erasmusun bir artısı daha işte size, benim makbuz işe yaradı diyebilene ne mutlu :P ) . En çetrefilli, elde edilip dosyalanması en zor belge açıkara vize fotokopisidir, uğrunda ne paralar ne zamanlar harcanır ben bilirim. Birkaç çeşit sözleşme, beyanname ve vekaletname ile dosya kullanıma hazır hale getirilebilir.

Bugün dosyamı Burcu hanıma teslim etmiş bulunuyorum. Kabul etmek gerekirse, biraz duygulandım dosyayı teslime ederken.. Alelade bir dosyaydı, maddi değeri toplasan 5 ytl etmezdi belki ama, onu hazırlarken harcadığım çaba, döktüğüm ter, yaşadığım heyecan dosyayı özel yapandı. Hele ki o dosyanın meyvesi, Erasmus; kesinlikle pay sahibi idi midemdeki beton etkisinde.. 

"Ab ofisine ilk gittiiğim günü hatırlıyorum, yazın ortası,sıcak bir hava, Burcu hanım masasında oturuyor, ve ben ne soracağımı bile tam olarak bilemiyorum.. Ne ki bu erasmus şeysi, nasıl oluyor diyorum,

-bir flaş çakıyor-

tekrar ab ofisindeyim ve gitmeme 3 hafta kalmış, Burcu hanım artık Burcu abla olmuş benim için, elimde dosyam, veriyorum, bitiyor.."

Erasmus bir hayaldir, kesinlikle spontane gelişen, bitmesini istemeyeceğiniz bir hayal..

Ben başlıyorum, son 3 hafta..

1 Eylül 2008 Pazartesi

Hazırlıklar, Hazırlıklar..

Gidiş tarihi benim gibi bayram sonu olanlar için, ramazan demek geri sayım demektir.. Hemde, bütün aile ile, komşularla, mahalledeki esnafla, tv deki sunucu ile birlikte her gün üzerine basa basa sayılan bir geri sayım..

Erasmus, insanın hayatında daha gitmeden birçok şeyi değiştirebilen bir program aslında.. Yarın ne giyeceğini bile planlamayan benim gibi organizmalara, 5 ay sonra giymesi muhtemel kazağı, yazın ortasında aldıran programdır, ağustosta şubat başına bilet aldıran programdır, hayal kurduran programdır erasmus.. İnsanı değiştiriyor meret, ve içimden bir ses, daha birşey görmedin diyor..

Arkadaşlarımı yollamaya devam ediyorum, gidenlerden yeni hikayeler dinliyorum, biraz heyecanım artıyor, biraz da tedirginliğim. Gece yattığımda, biraz daha yakın geliyor herşey artık, biraz daha canlı geçiyor görüntüler ardarda gözümün önünden..

Eh, geri sayım başladı, artık son 30..

25 Ağustos 2008 Pazartesi

İlk Yolculara Güle Güle!

Gökçecim ve İlaydacım, yarın itibari ile başlayacağınız macerada yolunuz açık, keyfiniz yerinde olsun, bolca eğlenin, çokca gezin inşallahh! Danimarkanın soğukluğunun arkadaşlığınızın arasına girmesine izin vermeyin, hayata karşı olan duruşunuzu, belki de en önemlisi, gülüşünüzü kaybetmeyin derim.. İyi yolculuklar dilerim..

ps: bu arada ilayda inat etmeden cam kenarını gökçeye veriver.

edit: cam kenarini kapan lübnanlı, sözüm sana, ayıptır canım çok ayıptır..

24 Ağustos 2008 Pazar

Visum

12x8 cm boyutlarında, yeşilli sarılı, hologramlı kabartmalı, resimli isimli bir etiket en nihayetinde.. Ancak emin olun ki, alıncaya kadar çektirdiği sancı, aynı boyutlarda böbrek taşı düşürsen çekeceğin sancı kadar vardır (yine de allah göstermesin diye ekleyelim tabi).

Vizemi cumartesi ehliyet sinavım sonrasında 12:00pm sularında almış bulunuyorum canlarım. Yaz aylarındaki en stresli uğraşımı da böylece noktaladım anlayacağınız. Her ne kadar bütün akranlarıma görüşmelerinden 2-3 gün sonra gelen vize bana 8 günde gelmiş olsa da, herkese postasını getirmeden bir gün önce sms yollayan ups beni es geçmiş olsa da, kendimi ve yakın çevremi kısa süreli depresyona sürüklemiş olsam da şu an mutluyum. Buradan blogum aracılığı ile selam yollamak istediğim, -teşekkür etmek istediğim aslında- insanlar var, bahsetmezsem olmaz cidden; öncelikle, Bütün erasmus maceram boyunca hiç yanımdan ayrılmayan, bursalardan psikolojik destek servisi veren sevgili sevgilime, intihar eşiğinden beni defalarca çekip alan anneme, tecrübelerinden yararlandığım fırat'a, cuma cuma bütün promilleri ile benden dualarını esirgemeyen ece'ye, benim gittiğim yollardan dönmekte olan akın'a, görkem'e, konsolosluktaki sarışın ojeli alman teyzeye, kargomu getiren şapkalı ups'ci amcaya ve vizedeki fotografımda saçlarımın yarısının çıkmamasına vesile olan vize görevlisine çok çok teşekkür ediyorm.. sizler olmasanız ben bir hiç olurdum..

bu arada vize schengen değil, d tipi 90 gün süreli tek girişli almanya vizesi, oraya gidince oturma müsadesi almaya müsade eden bir vize olur kendisi..

19 Ağustos 2008 Salı

Gel Artık Vize

An itibari ile pasaportum elime ulaşmış değil, haliyle içerisinde vize var mı onu da bilemiyorum. Ups kargo şirketi vizeyi getirmeden bir iş günü önce sms ile haber verir dediler ancak henüz mesaj da gelmedi :(

Heyecan dorukta yani, gel artık vize gell !!

15 Ağustos 2008 Cuma

Hibe Ödemelerindeki Sorun

Yaklaşık 10 dakika önce AB ofisimizin resmi internet sitesinde yayınlanan haberi aynen iletiyorum;

DEĞERLİ ÖĞRENCİLER,

2008-2009 EĞTİM ÖĞRETİM DÖNEMİ ERASMUS PROGRAMI İLE YURTDIŞINDA EĞİTİM GÖRMEYE HAK KAZANAN ÖĞRENCİ LİSTEMİZDEKİ TÜM ÖĞRENCİLER KABUL EDİLDİKLERİ ÜNİVERSİTELERE GİDECEKLERDİR.

ÖĞRENCİLERİMİZİN % 80 ORANINDAKİ İLK HİBE ÖDEMESİ YAKLAŞIK % 43 ORANINDA YAPILACAK OLUP, ULUSAL AJANS % 80'İN KALANINI 2009'DAN ÖNCE ÖDEMEYİ TAAHHÜT ETMEKTEDİR.

ÖĞRENCİLERİMİZİN KARAMSARLIĞA KAPILMADAN İŞLEMLERİNE DEVAM ETMELERİNİ VE AB OFİSİ TARAFINDAN YAPILMAMIŞ HİÇBİR AÇIKLAMAYA GÜVENMEMELERİNİ RİCA EDERİZ.

AB OFİSİ


Buyrunuz sizler karamsarlığa kapılmayınız..

Vize Mülakatı

Sabah 04:55. Neden bu kadar erken uyandın diye soranlar varsa, annemin kartvizitini yolluyorum, umarım yeterli olmuştur.. Yapılmaya çalışılan ama yapılamayan bir kahvaltı, havanın yavaş yavaş aydınlanması, ve yola çıkışım birbirini takip ediyor. Bir metro dolusu uyuyan insanla birlikte, taksim durağında iniyorum metrodan. Meydandan Gümüşsuyu'na inen tatlı yokuşu takip ediyorum soldan soldan, konsolosluğun sarı binasını görene kadar.

"Lütfen randevu saatinizden 20 dakika önce konsoloslukta hazır bulununuz"

Saat yedibuçukta olan randevuma, işimi garantiye almak için yaklaşık kırkbeş dakika erken gittim, bana tecrübe oldu, siz gitmeyin. Çunkü üstteki tehditkar uyarıda yazan 20 dakika olayı, konsolosluk kapısının yediyiçeyrekgeçe açılması ise çürümüş oldu. Olsun deyip, sineye çektik tabiki. Kapıda, genelde aile birleşimi amaçlı gelmiş, dedeli torunlu, kadınlı erkekli bir grup, ellerinde benzer torbalarla bekliyorlardı. Benim gibi erasmus olduğunu düşündüğüm tek kişi de, aiesec türkiye yönetim kurulu üyesi bir öğrenci çıktı, brezilyaya gidiyordu ve transit vize için başvurulabilecek en kötü konsolosluğun kapısında beklediğinin o da farkındaydı.

Kapı açıldı. Kapı derken, eger benim gibi hayalinizde konsolosluğun yoldan geçerken gördüğünüz o kocaman binasının önündeki afilli kapıdan bahsetmiyorum, konsolosluğun köşesinden aşağıya inen caddeden 50 metre devam ettiğinizde, arka kapı tarzı bir turnikeli geçiş vize işlemlerinin yapıldığı yer. Orta yaşlı bir amca, aile birleşimi ve kültür vizesi olanların öne gelmelerini anons etti. Sıraya girdik, pasaportlarımıza, başvuru sayfamıza, fotograflarımıza ve 60 euro muza bakacağını söyledi, erasmus öğrencisi olduğumu söylediğimde sorun çıkarmadan içeri aldı. Cebimde bununan kapalı konumdaki cep telefonu herhangi bi problem çıkarmadı başıma, onu da belirteyim.

Girdikten sonra, UPS kargo şirketinin kocaman bir klubesine yönlendiriliyorsunuz, orada pasaportunuzun teslim edileceği adresi, telefon numaralarını, kişi isimlerini ve 10 ytl nakit paranızı teslim etmenizin akabinde, üzerinde "kültür" yazan masada duran amcaya ilerlemeniz söyleniyor.

Bütün belgelerimin asılları ve ikişer fotokopilerini götürmüştüm yanımda, her belgeyi ayrı şeffaf dosyalarla düzenlemiştim. Bütün belgeleri şeffaflardan çıkarmamı istedi, çıkarıp hepsini teslim ettim eline. Uzun zamandır bu işi yaptığı belliydi amcanın, bana bile kendi belgelerimi versen o kadar kısa sürede düzenleyemezdim, amca başardı bunu. Başvuru formundaki fotograf gelecek yere fotograflarımı zımbaladı, bir fotografı da pasaportumun kenarına iliştirdi, hepsini toparlayıp bana uzattı ve oradaki bankta oturmamı söyledi.

Birden altıya kadar odacıklar numaralandırlmıştı. Bir numaranın kapısında kültür yazıyordu ve ben onun hemen çaprazındaki banka yerleştim. Yanımda, elli yaşlarında biri oturuyordu, Türk olmanın verdiği sıcakkanlılık duygusuna yenilip anında sordu bana 'ne iş yaparsın evlat?' diye.. Öğrenci olduğumu, orada bir üniversiteye okumak için gittiğimi en saygılı anlatım biçimimle anlattım. Aile birleşimi için geldiğini sanmıştım amcanın, ancak sanatçı imiş zat-ı alileri. Hangi sanatı icra ettiğini soramadan, amca bir nolu odacığa girdi. yaklaşık onbeş dakika kadar orada kaldı, çıktığında sıra bendeydi artık.

Odanın bizim bununduğumuz tarafı en fazla 3 metrekare, bir sandalyeden başka eşya barındırmayan bir yer. Önümüzdeki vize görevlisi hanımefendi ile aramızda kalın bir cam mevcut, vize vermiyorum derse kurşunlayacakmışız gibi bir atmosfer yaratıyor. Vize görevlisi, elli yaşlarında, sarışın, alman ama türkcesi en az sizinki kadar iyi, tontiş bir abla idi. Sağ elinin simli ojeli tek orta parmağıyla klavye kullanan bir insan düşünün, işte o. Belgelerimi aldı, incelemeye başladı. İlk sorusu neden gidiyorsun oldu, bildiğim yerden gelmişti soru, hemen yanıtladım, erasmus öğrencisiyim dedim. İncelemeye devam ederken, arada 2 soru daha sordu, bunlar 'yurtta mı kalacaksın orada?' ve 'ne zaman gideceksin?' di. Bunları da uygun bir dille cevapladıktan sonra, girdiğimden yaklaşık 4-5 dakika sonra, odadan ayrılabileceğimi söyledi kendisi. Teşekkür edip çıktım. Bitmişti vize görüşmesi.

Şimdii, kısa kısa notlar sizlere;

  • İlk olarak söyleyeceğim şu, herhangi bir bilgenin çevirisini tekrardan notere onaylatmayın, ben onaylatmadım herhangi birşey döyleyen olmadı.
  • Başvuru belgesi doldurma krizi, aslında çok gereksizmiş onu anladım. Kimse çevirip bakmadı bile bu çocuk da ne yazdı acaba diye. Kendi mantık çerçeveniz içerisinde uygun cevapları verebilirsiniz.
  • Banka hesaplarına önem veriyorlar gibi bir izlenimim var, söyleleyim dedim.
  • Kabul belgemin almancasını heyecanla bekledim düne kadar, ama sanırım olmasa da olurmuş, benden sonra girecek olan boğaziçi li kızda ingilizcesi vardı, belgeleri düzenleyen amca ses etmedi.
  • Uçak bileti aldıysanız, götürün yanınızda, normalde istemiyorlar ancak ciddi olduğunuzu anlatması bakımından faydalı oluyor.
  • Ups gişesindeki görevliler biraz salaktır, takmayın kendilerini, işinizi halledin çıkın.
Velhasılı kelam, vize görüşmesi çok korkulacak bir meret değilmiş. Beklemeye geçtim artık, bakalım pasaportum vizeli mi gelecek, yoksa bürokratik işlemlere devam mı edeceğiz.. İyi düşünelim iyi olsun..

14 Ağustos 2008 Perşembe

Ulusal Ajans: Hibeler vol-1

Geçen yıl erasmus öğrencisi olanlarla tanışıklığı olanlar bilir, geçen sene gidenlere 2 dönem de kalacak olsalar 1 dönemlik hibe verildi (küçük bir istisna dışında; sadece ve sadece bölüm erasmus listesinde birinci olanlara 2 dönemlik hibe yardımı sağlanabildi, %5 gibi bir insana yani) . Ayrıca, ilk dönem hibeli gidenlere de ikinci dönem hibesiz kalamayacakları söylendi, kural böyleydi çünkü, bir dönem hibeli diğer dönem hibesiz kalmak yoktu. Bu kural da delindi geçen yıl, eğer, öğrenci kalmak istiyorsa kendi bölümü ile anlaşıp, exchange öğrencisi olarak bir dönem izinli olabiliyorlar, bu sayede 2. dönem de kalmış oluyordu.

Geçen yıl, herzamanki gibi bütün öğrencileri karşılayabilecek miktarda hibe çıkmamıştı ab ofisimize, onlar da çıkan hibeyi, ne kadar çok kişi faydalanırsa o kadar iyi mantalitesi ile herkese bir dönemlik hibe sağlama kararı almışlardı. Ancak, ilk dönem sonlarına doğru sorunlar çıkmaya başladı. Bazı üniversitelere giden arkadaşlar, aldıkları dersler bir sömestr lik değil, bir senelik olduğu gerekcesi ile derslerini yarıda bırakarak dönmek zorunda kalacaklardı ve itiraz ettiler bu duruma.

Bu yılın başında , ulusal ajans hibeleri açıkladı ,bu açıklanan listeye göre ab ofisi hibe dağıtımı yaptı. Bu sene, geçen sene çıkan sorunlardan bir ders çıkartılmış, ve herkesin anlaşması kaç aylık ise, o kadar hibe verilmesine karar verilmişti. Dağıtım buna göre yapıldı ve 2/3 gibi bir aday hibe almaya hak kazandı. Hibe alamayacaklar ise kendi imkanları ile gidip gitmemeye karar vereceklerdi.

Dün, ulusal ajansın sitesinde bir haber yayınlandı, henüz ab ofisimize gelen resmi bir yazı yok, dün Füsun hanım la konuşma şansım oldu çünkü, oradan biliyorum.
Bu yazıyo göre, üniversitelerin ulusal ajanslarına gönderilmesi gereken 51 milyon euro nun yalnızca 18 milyon euro su karşılanabilecekmiş. Yıldız Teknik olarak biz yaklaşık 1 milyon alacaktık ilk açıklanan miktara göre, ancak şimdi oranlarsak 380 bin euro gibi bir miktar düşer bize, bu da basit bir matematikle %62 lik hibe çıkan adayın hibesinin çıkmadan gittiği anlamını taşıyor.

Bu umarın gerçek değildir, yada umarım bizim dönemimizi kapsamaz, ancak kapsarsa, bunu kompanze edebilmek için ab ofisimiz ya herkese 1dönemlik hibe uygulamasına geçecek yine, yada birçok kişi vizesini-uçak biletini almışken hibesiz kalacak.

Hepimiz için heyecanlı günler bizi bekliyor.. Bekleyip göreceğiz..

Vize Hazırlıkları

Öss hazırlıklarından daha meşakkatli olabilir, duruma göre. Yarın sabah itibari ile vize görüşmem var, döndükten sonra daha aydınlatıcı olabilirim bazı konularda, ancak yine de bikaç şey yazayım dedim.

Öncelikle, öğrenci vizesi için başvuruyoruz, ancak göçmenlik için başvuranlar kadar belge istiyorlar bizden nedense. İstanbuldaki konsoloslukta istenen belgeler ile Ankaradaki konsolostukta istenenler farklı. Ankarayı merkez kabul edip, türkiye haritasına göre batısında kalanlar İstanbul dan, doğusunda kalanlar ise Ankara dan alıyor vizesini. Ankaradan alacaklar bu konuda daha şanslılar, çünkü herhangi bir belgenin çevirisi istenmio Ankara da. İstanbulda ise inanılmaz paraları noter-yeminli tercüman mutualist yaşam formuna yediriyoruz malesef.

İşin ilginç tarafı, bütün belgeleri hazır olan, ve görüşmesi yaklaşık 3 dakika süren insanlara dahi sudan sebeplerle -ki bu sebepler sudan olduklarından olsa gerek, söylenmiyor başvuru sahibine- vize verilmemektedir. İnsanlar türlü yokuşlara sürülmekte, Alamanyalardan bloke hesap açtırmaları bile istenmektedir.

Her belgenin aslı ve 2 tane fotokopisini götürüyorum, fotokopi 50 ykr fiyatında imiş konsoloslukta, durduk yere yolunmayalım. Kabul belgemizin sadece İngilizcesi gelmişti, Almancası için rica etmiştik karşıdaki koordinatorümüze, yollamış saolsun, ancak okulumuzdaki 'gelen evrak' ismi verilen, okula gelen envai çeşit postanın ilk adresi olan odada gözden kaçması üzerine kaybolmaya yüz tutmuştu ki, zar zor edindim vize görüşmeme 1 gün kala. Bu belge kaybolma hikayesini bilahare anlatırdım ancak blog'umu okulun resmi sitesine koymak amaçlı ab ofisine sunacağım için sansürlüyorum. Öğrenmek isteyen pm atabilir canlarım.

Yarın sabah, saat sabahın 7sinde konsoloslukta olacağım, belgelerimin tam olduğunu umuyorum, ancak konsolosluğun resmi sitesinde de dediği gibi oradaki görevli bizden normalde gerekmeyen 'keyfi' belgeler de isteyebilir, istenmesin benden, dua edin bana, başka pürüz çıkmasın..

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Yeni Başlayanlar İçin Almanya

Yaklaşık beş sayfadan oluşan bir Almanya kullanma klavuzu. . Ekşi sözlük suser ları üşenmemişler paylaşmışlar, okuyun, şahsen çok faideli olacağı kanaatindeyim.. Tecrübeler her zaman ileriye ışık tutar nede olsa.. 'yeni baslayanlar icin almanya' anahtar sozcukleri sayesinde ulaşabilirsiniz canlarım.. İyi okumalar..

8 Ağustos 2008 Cuma

Ustalara Saygı: Nikola Tesla

Elektrik mühendisliği diye birşey varsa, büyük ölçüde kendisine borçluyuz bunu.. Albert ile beraber hayran olduğum, takdir ettiğim, çook sevdiğim 2 biliminsanından biridir. Biraz uzunca bir biyografi, ama 'ustalara saygı' köşemde olmazsa olmaz biridir efenim.


şimdiki yugoslavya'da, smiljana köyünde,9 temmuz 1856` da dogdu. bir hiçken bilim dünyasinin en üst noktasina yükseldi. 32 yasinda önemli kesifleri ile milyoner oldu, daha sonra karanliga kaybolup bes parasiz öldü.

Babasi papazdi. hiçbir zaman okuyup yazamamasinina ragmen, annesi halk arasinda pratik ev aletleri mucidi olarak bilinirdi. ona göre tesla, yaratici dahi olmaya adaydi.papaz olmasina için babasinin zorlamasina karsi çikarak ,genç tesla mühendislik mesleginde israretti. annesi de onu destekledi ,fizik ve matematikte bilgisini arttirirken graz`daki politeknik okuluna girdi ve prag üniversitesinde egitimine devam etti. yabanci teknik eserleri okuyabilmek için,orada yabanci dil kursuna devam etti. anadili olan sirpça ve ailece bildikleri almancaya ek olarak ingilizce, fransizca ve italyancayi da ögrendi.

Pragdaki tahsilini 1880 `de bitirdikten sonra, budapeste de lisans üstü yaparken ,profesörüyle alternatif akimin özelliklerini tartisti. sonra paris telefon sirketinde çalismaya basladi. burada dogru akim motorlari ve dinamolar konusunda genis ve önemli tecrübeler edindi. oradayken çalistirdigi döner makinalari korumak için regüle edici kontrol cihazlari icat etti.

O ilk günlerde genellikle dogru akim, isitmaya, isik vermeye, güçsaglamaya ve iletmeye en uygun , elektrik akimi olarak bilinirdi.fakat da direnç kayiplari büyüktü ki, her mil kare için bir güç santraline gerek vardi. ilk akkor ampuller ( 110 volta `ta ), güç santrallarina yakin olsalar bile parlak yanmiyorlar ve bir milden daha az uzaliktakiler ise kaybolan güce bagli olarak sönük yaniyorlardi.

1884 de genç tesla, kafasinda fikirlerle dolu ve cebinde 4 sentle new york'da gemiden indi. tecrübesi ,onu dogru akim motorlari ve dinamolardaki komütatör ün sonsuz sorunlar yaratan gereksiz bir karisiklik olduguna inandirmisti.dogru akim üretecinin bir komülatörle dis devrede tamamen ayni yöne akan dalga dizileri seklinde alternatif akim olusturdugunu gördü. o zamanlar , motorda dönme hareketini elde etmek için, elektrik motorunun endüvi si motoru alternatif ( aa ) beslemek için döndügü anda manyetik kutuplarin yönlerini degistiren, döner komülatörlere sahipti.

Tesla'ya göre dogru akim saçmaligin daniskasiydi. hem jeneratör ( üreteç ) hem de motordaki komütatörü ortadan kaldirmak ve aa’yi tüm sistemde kullanmak akla uygun gelmekteydi. fakat hiç kimse alternatif akimda çalisan bir motoru olusturmamisti, ve tesla bu sorunu çok düsündü. 1882 subat’in da, budapeste’nin bir parkinda szigetti adinda bir sinif arkadisyla gezinirken aniden haykirdi. !buldum ! simdi degistirime dikkat et! o anda tüm elektrik endüstirisinde devrim yapacak olan, dönen manyetik alani bulmustu. dönen elemana baglanti geregi olmayacakti. komütatör yoktu artik.

Sonradan tüm alternatif akim elektrik sistemini tasarladi. alternatörler, elektrik enerjisinin ekonomik iletimi ve dagitimi için aa motorlari ... dünyanin her tarafinda harcanip giden su gücünün bollugundan esinlenip, gerekli olan heryere enerjiyi dagitabilen hidroelektrik santrallariyla bu büyük gücün elde edilmesi. budapeste de ‘ bir gün niyagara çaglayani ni, elektrik elde etmek için kullanacagim’ diyerek dinleyenleri sasirti.

Tesla ‘nin aradigi ve sans kolayca eline geçmedi. o zamanlar new york’da,pearl caddesindeki ilk labaratuarinda akkor lambasi için pazar aramakla mesgul olan edison’a rastladigi zaman tesla, gençlik heycaniyla, kendisin buldugu alternatif akim sisteminin açiklamasini yapti. bu düsünceyi derhal ve tamamen kestirip atan o büyük adam, ‘‘sen teori üzerinde vaktini harciyorsun’’ dedi.

Bir yil boyunca, uzun boylu , zayif yugoslav , bu yabanci ülkede açliktan korunmak için mücadele etti. gün geldi, çukur kazarak geçimini sagladi. fakat birlikte çalistigi çukur kazici, western union’un ustasi yemek saatlerinde tesla’nin ilgilendigi yeni elektrik sistemlerinin hayali tariflerini dinleyerek, bu konu üzerinde bir plan yapti. tesla’yi a. k. brown adli firmanin sahibiyle tanistirdi. tesla nin parlak planlariyla büyülenerek , brown ve bir ortagi büyük bir atilim yapmaya karar verdiler. ortaya belirli bir miktarda para koydular ve bu parayla tesla ( simdiki bati brodway ) güney besinci cadde 33-35 no’da bir deney labaratuari kurdu. orada tesla jenaratör, transformatörler, transmisyon( iletim ) hatti,motorlar ve isiklar gibi tasarladigi sistemlerin tümünün planlarini hazirladi ve usanmadan çalisti, her detay için planlar silinmez biçimde zihnine kazinmisti. hatta iki ve üç fazli sistemleri de tasarladi.

Cornell üniversitesinden profesör w.a. anthony yeni aa sistemini sinadi ve de tesla’nin senkron motorunu en iyi da motoruna esit yeterlilikte oldugunu açikladi.

O zaman tesla bütün kisimlara sahip bir tek patent altinda sistemini tescil ettirmek istedi. patent bürosu her önemli fikir için ayri bir dilekçeyle basvurulmasinda israr etti. tesla 1887’nin kasim ve araliginda dilekçesini verdi, ve daha sonraki alti ayda yedi tane abd patenti aldi. 1888 nisanin da çok fazi da içeren dört ayri patent için bas vurdu. bunlar da hizla, bekletilmeden verildi. yilin sonuna kadar 18 patent daha aldi. bunlari, çesitli avrupa patentleri izledi bu kadar hizla dagitilan bu patent çiginin, esi görülmemisti. fakat fikirler ilginçti. o kadar ki, bir gelisme ve tahmin yoktu. bu yüzden patentler tek bir tartisma bile yapilmadan verildi.

Bu sirada tesla, new york da aiee (simdiki ieee) nin bir toplantisinda çok gösterisli bir konferans verip, tek ve çok fazli aa sistemlerinin gösterisini yapti. dünya mühendisleri, muazzam gelismenin kapisini açarak, telle yapilan elektirik enerjisi iletimindeki sinirlamalarin giderilmis oldunu gördüler.

Fakat, kim bu tümüyle daha iyi olan, sistemi uygulayacakti? dogal olarak, kurulan edison-general electric kurulusu degil, aksi halde kendi tüm yatirimlarinin eskimis oldugunu kabul edeceklerdi.

İste tam o sira da george westinghouse, tesla nin laboratuarina gitti ve tesla ile tanisti. tanistiklari sirada tesla 32, westinghouse 42 yasindaydi. her ikiside yetenekli, basarili birer mühenndis ve elektrigin hayrani idiler. westinghouse, teslanin açiklamasini dinledi, gösterisini izledi ve hemen karar verdi. "alternatif akim patentlerin için bir milyon dolar nakit ve ayrica satis payi verecegim" diyerek teklifini yapti.

Tesla heycanla’’satis payini beygir gücü basina bir dolar yap, anlastik ‘’diye cevap verdi. iki adam bu kadar kolayca, tarihi anlasmayi yapip el sikistilar.

Tesla amacina erismisti. fakat fikirlerine inanip kendisine destek veren insanlari unutacak biri degildi, ve derhal laboratuarina paraca destek veren brown ve ortagina bir milyon dolarlik çekini gönderdi. daha sonra weshinghouse’in ardindakiler, onu, tesla’yla yaptigi anlasmanin beygir gücü basina bir dolarlik kismindan vazgeçirmeye çalistilar buna ragmen iliskileri hizla gelisti. fakat tesla’nin ömrünün geri kalan kisminda geçimini ve arastirmalarini destekleyecek olan satis payindan feragat etti.

Ülke çapindaki westinghouse yaptirimlarinin basarisi, gelisen elektrik endüstrisinde rakip durumunu korumak için general electric, westinghouse lisansini satin almak zorunda kaldi.

İyi bir ücretle tartisilan lisans, tesla için bir serefti. tartismada tesla, açikça alternatif akimin ümitsizligi ve denemelerin ise zaman kaybi konusundaki, edison'nun ilk sözlerini hattirladi.

1890’da ulusrararasi niyagara komisyonu elektrik üretmek için, niyagara çaglayaninin gücünü kullanmak amaciyla çalismaya basladi. bilgin lord kelvin komisyonun baskanlina atandi ve o derhal da sisteminin en iyi olacagini açikladi. fakat, eger güç 26 mil ilerdeki buffalo’ya iletildigi taktirde, aa’nin gerekli oldugunu sonuçta kabul etti.böylece,sonuçta tesla’nin sistemini kullanmaya ve büyük türbünlerle aa üretmeye karar verdiler.teklifler 1892 de yeni kurulan cataract construction co.sirketi tarafindan istenildi.

Washingtonhouse on tane 5000 hp’lik hidroelektrik jeneratörü için ve general electric ise iletim hatti için kontrat yaptilar.bütün sistem iletim hatti,yükseltici ve alçaltici transformatörlerle tesla’nin iki faz projesine uygundu.hareket eden parçalari azaltmak için,distan dönen alan ve içi sabit armatürlü büyük alternatörler planlanmisti.

O zamana kadarki bu en büyük tarihi proje büyük heyecan yaratti.dakikada 250 devir yapan her biri 1775 amper veren,2250 voltluk on büyük alternatör, iki fazli 25 hz’de 50000hp veya 37000 kw lik çikis olusturuyordu. rotorlarin herbiri, 3 metre çapinda, 4,5metre uzunlgunda (düsey jeneratörlerde 4,5metre yükseklik) ve 34 ton agirligindaydi. sabit parçalar 50 ton agirligindaydi. gerilim iletim için 22000 volt’a çikarildi.

Sonradan telsiz denilen, radyo alaninda tesla’nin öncülügü, mors koduyla yapilan haberlesmeden de daha ileri gitti. 1898 new york sehrinin madison square garden'da telsizle uzaktan kontrola ait parlak bir gösteri düzenledi. birinci geleneksel elektrik fuarinin gelistigi yer ve genellikle barnum-bailey sirkinin çalistigi büyük alanin ortasina büyük bir tank koydu ve su ile doldurdu. bu küçük gölün üzerine,yüzmesi için, 1 metre uzunlugunda anten diregi olan,sac gövdeli bir tekne koydu. teknenin içinde bir radyo alicisi ve gemi manevralarina yapmak için batarya ile çalisan bir çesit elektirik motoru vardi. seyredenlerin arka tarafindan,tesla gemiye seyirçilerinin istegine göre ileri gitme,sola veya saga dönme, durma,geri gitme ve donanimindaki isiklari yakip söndürme gibiçesitli hareketleri yaptirdi. unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran biraktigi gibi günlük gazetelerin ön sayfalarinda yer aldi.bu uzaktan radyo ile kontrol yöntemlerini kullanarak,günümüzde ayin yüzeyine insanlari indirecegimizi,o gün kaç kisi düsünebilirdi ki?

Tesla’nin matematik dehasi,westinghouse ve g.e.’nin imalatini yaptigi alternatif akim cihazlarinin, parçalarinin yapiminda da büyük yarar sagladi. ilk ögrencilik günlerinde karisik sorunlari kagit ve kalemsiz akildan çözerdi. ögretmeni onun hile yaptigindan süphe eder,ve ona testler uygulardi. genç tesla, bütün logaritma cetvellerini ezberlemisti. simdi abd de kullanilan 60 hz ‘lik frekans, tesla’nin mantik hesaplarindan çikarilmisti . çünkü tesla bunun ticari yönden en uygun oldugunu saptamisti. daha yüksek frekanslarda, aa motorlari yetersiz olacakti. daha alçak frekanslarda daha çok demir kullanilacakti . isiklar da alçak frekanslarda titresecekti.

Niyagara çaglayaninin ana tesisi ,ilk westinghouse türbin jenaratörlerinin kapasitelerine uymasi için, 25hz’e göre planlanmisti. bunu izleyen gelismeler ile 60hz’e çevirme yapildi.günümüzde bu,niyagara’dan elde edilen enerji 360 mil uzaktaki new york’a kadar iletilmektedir.bir zamanlar,daha büyük uzakliklar,kuzey dogu sebekesinden beslenmekteydi.tesla new york’a geldigi zaman,yeterli enerji iletimi için sinir 1 milden daha azdi.

Arastirmalarinda yüksek gerilim ve yüksek frekansin bilinmeyen alanlarinda daha çok ilgilendi.yüksek frekans cihazlarini kullanirken,bir elini daima cebinde tutardi.bütün laboratuar asistanlarina bu ön tedbiri almalarinda israr ederdi,ve bu kural,bu güne kadar daima gerilim bakimindan tehlikeli cihaz etrafindaki uyanik arastiricilar tarafindan da uygulanmaktadir. o zaman yararlanilmamis olmasina ragmen ,tesla’nin yüksek frekans ve yüksek gerilim alanindaki kesifleri,modern elektronigin yolunu açti.biricik yüksek frekans transformatörüyle (tesla bobinleri) çiplak elinde tuttugu gazli tüpü yakacak sekilde vücudundan,zarar vermeden ve yüksek gerilimli akim geçiriyordu.o ilk günlerde tesla,aslinda neon tüpünün ve floresan tüpünün aydinlatmasini gösteriyordu.

Bazen,frekans araliginin alt ve üst kisimlarinda yaptigi denemeler,tesla’yi kesfedilmemis bölgelere yöneltti.mekaniksel ve fiziksel titresimlerle çalisirken,houston caddesindeki yeni labaratuarinin etrafindaki hakiki bir depreme neden oldu.binanin dogal rezonans frekansina yaklasan ,tesla’nin mekanik osilatörü eski binayi sarsarak tehdid etti.bir blok ötede,polis karakolundaki esyalar esrarengiz bir sekilde dans etmeye basladi.böylece,tesla, rezonans, vibrasyon ve ‘doğal periyod’a ait matematiksel teorilerini ispatladi.

Yüksek frekans ve yüksek gerilimli elektrik iletimi konusundaki arastirmalar, tesla’yi colorado springs yakinindaki bir dagin üzerine dünya’nin en güçlü vericisini kurup çalistirmaya yönelti. 60 metrelik diregin etrafina 22.5 metre çapinda hava çekirdekli transformatörü yapti. iç kismindaki sekonder 100 sarimli ve 3 metre çapindaydi. üreticisi, istasyondan birkaç mil uzakta bulunan enerjiyi kullanirken, tesla ilk insan yapisi olan simsegi olusturdu. bu diregin tepesindeki 1 metre çapli bakir küreden 30 uzunlugundaki kulaklari sagir edici, simsekler çakti. gürültüsü ufka kadar ulasti. 100 milyon volt degerinde gerilim kullaniliyordu. yarim asirlik bir süre içerisinde giderilemeyen bir hayret yaratti.

İlk denemesinde, vericideki güç jenaratörünü yakti. fakat tamir ederek gücü 26 mil uzaga, telsizle iletebilinceye dek deneylerine devam etti. o uzaklikta, toplam 10 kw’lik 200 tane akkor lamba yakmayi basardi. daha sonra, kendi radyo patentleriyle meshur olan fritz lowenstson, tesla’nin yardimcisi iken bu gösterisli basariya sahit oldu.

1899’da aa alternatif akim patentleri için westinghouse’den aldigi paranin sonunu harcadi. albay john jacob astor, onu mali yönden kurtarmaya geldi ve colarado springs’deki denemeleri için ona 30.000 dolari sagladi. sonra bu parada bitti ve tesla new yourk’a geri döndü.

New yourk’da century dergisinin sahibi, tesla arkasi robert underwood johnson araciligi ile, colarado springs’deki basarilarini anlatan hikayeler yazarak, geçimini sagladi. fakat tesla’nin yazdigi hikaye, felsefe ve ’’insanligin mekaniksel gelisimi’’ konusuma giren bir konusma oldu. çok yüksek edebi kalitesine ragmen, eser colarado springs’deki güçlü vericiden çok az söz ediyordu.

Sonunda makale ‘’insanlgin artan enerji ihtiyaci’’ basligi altinda basildi. basinda yayinlandigi zaman heyecan yaratti. derinden etkilenen okuyuculardan biri, john pierpont morgan’di. bu kisi, dogru akim günleri basinda ve daha sonralari da niyagara selalesi projesinde genaral electric firmasini paraca desteklemisti.

Morgan, gösterisli basarilari ve sahsiyeti dolayisiyla, nikola tesla’hayrani idi. tesla, kisa zamanda morganin sürekli misafiri oldu. kusursuz giyinisli, birkaç dilde yaptigi kültürlü konusmasi ve medeni davranislariyla gösterisli ve centilmen tesla, new york sosyetesi gözdesi oldu. genellikle taninmis aileler kizlari için ‘’iyi bir av’’ olarak saydilar, fakat tesla hayatinda kadinlara ve ask hikayelerine yer bulunmadigini israrla tekrarladi. çünkü onlar, onun arastirmalarina engel olacakti.

Tarihçiler, tesla’nin daha sonraki büyük projesini,morgan’in paraca desteklemesine neyin yönelttigi konusunda çeliskilere düserler.bazilari,onun aslinda telsizle güç iletimiyle ilgili olduguna inanirlar.digerleri,daha sonraki gelismelerin isiginda,morgan’in ilgili oldugu elektrik endüstrisindeki yatirimlarini korumak için,tesla’yi ve basarilarini kontrol altina almak oldugunu söylerler.bu nedenle,tesla’nin tekrar çaresiz kaldigini anlayarak,telsizle elektrik gücü iletimini garantilemeye razi olur.

1904’de tesla ‘’elektrik dünyasi ve mühendisligi’’ dergisine verdigi beyanatta ‘’yapmis oldugum isin büyük bir kismi için,bay j.pierpont morgan’in asil alicenapligina borçluyum.’’ demisti. bu birlikten, long island ’daki ilginç’’dünya çapindaki telsiz’’kulesi filizlendi.

Long island’in tepelik bölümünde,wardenclyffe yakininda yavas yavas yükselen garip yapi bütün seyredenlerin ilgisini çekerdi. tek parça olmamasi disinda, büyük bir mantara benzeyen,yapi,yerden genis ve 62 metre yukaridaki tepesine dogru daralan, kafes seklinde bir iskelete sahipti. tepede 30 metre çapinda bir yarim küreyle örtülüydü.iskelet, bronzdan kalin civata ve bakir lamalarla birbirine baglanmis, saglam agaç kolonlardan yapilmisti. yarim küresel tepe, üsten yüzeysel olarak bakir bir elekle kapliydi. tüm yapida demir metali yoktu.

Ünlü mimar stanford white, konuyla o kadar ilgilendi ki, en iyi yardimcisi w.d.crown’u görevlendirerek proje isini ücretsiz yapti.

34. caddedeki eski waldorf-astoria otelinde oturan tesla, her gün, taksiyle,çarkli araba araba vapuruna binerek long island sehrine gidip, long island demiryoluyla shoreham’e aktarma yaparak insaata gidiyordu. proje kontrolunun aksamamasi için, trenin yemek servisi onun için özel yemekler hazirladi.

Büyük kulenin yaninda 30 metre karelik tugla bina tamamlandigi zaman, tesla houston caddesindeki laboratuarini bu binaya tasimaya basladi. bu sirada radyo frekans jeneratörleri ve onlari çalistiran motorlarin yapiminda üzücü bazi gecikmelerle karsilasildi. birkaç camci planlari hazir olan özel tüpleri sekillendirmeye çalisiyorlardi.

Bu sirada tesla (1904), mors koduyla sinirli olan büyük endüstrinin gelecegine ait, uzak görünüsü açiklayan kurumsal brosürünü yayinladi bu brosür, tesla’nin kahin oldugunu herkese inandirdi. “ dünya çapinda telsiz sistemi” nde, çesitli olanaklari saglayacak olan özellikler açiklaniyordu. brosürde, telgraf, telefon, haber yayini, borsa görüsmeleri, deniz-hava trafigine yardim, eglence ve müzik yayini, saat ayari, resimli telgraf, telefoto ve teleks hizmetleriyle, tesla’nin sonradan olusumunu gördügü radyo sitesi anlatiliyordu.

1904 marti, elektrik dünyasi ve mühendisligi dergisinde, tesla, kanada niyagara enerji firmasinin telsiz enerji iletim sisteminin uygulamasini istedigini ve bunun için 10 milyon voltluk gerilimde 10000 beygir gücü dagitabilecek bir sistem kullanmayi istedigini açikladi.

Niyagara projesi asla gerçeklesmedi. fakat gösterisli long island’in kaderine etki yapti. aydinliga çikmayan nedenler yüzünden, j.p. morgan düsüncesini degistirdi, ve tesla’nin para kaynagi birden kurudu. baslangiçta tesla , morgan’nin hemen hemen bitmek üzere olan isin tamamlanmasini saglayamayacagina inanmak istemedi, ama morgan’nin geri çekilisi ani ve kesin oldu. endüstri tarihçileri bu durumun nedenini merak ederler, neden morgan sabrini tüketti ? ünlerine inandigi mühendisler, brosürde açikça yer alan tesla’nin görüslerinin saçma olduguna ve parasinin ümitsiz bir hayla için harcadigina mi onu ikna ettiler ? yoksa tesla’nin vaktini ve parasini niyagara projesine sarfettigine mi süphelendi ? bunun asli bilinmeyecektir.

Birinci dünya savasi sirasinda, ulusal savunma adina çok saçma saygisizliklar öne sürüldü. garip bir nedene göre (veya nedensiz) long island, wardenclyffe’deki tesla’nin sansli kulesinin a.b.d.’nin emniyetini tehlikeye soktuguna ve tahrip edilmesi gerektigine karar verildi.

Kablo baglayarak yüksek yapiyi öne çekip, dengesini bozmak için yapilan bos tesebbüslerden sonra, en sonunda temelini dinamitleyerek, devrildi. o zaman bile, kule çökerken parçalanmadi. zedelenmeksizin yana yatti, ve en sonunda parça parça söküldü.

Fakat bu yapi neden parçalanmaliydi bilinmiyor.

1890’da tesla yüksek frakans aa üreteçlerini yapmisti.184 kutuplu olan bir tanesi 10 khz ‘lik çikis veriyordu.daha sonra,20 khz kadar yüksek frekanslari elde etti.ancak on yil sonra 50 kwa çikisli radyo frekans üretecine reginald fessenden gelistirdi.bu makine,general electric tarafindan 200 kwa ‘ya çikarildi ve fessenden’in ilk alternatörlerini kuran,çalismasini kontrol eden adamin adi verilerek,alexanderson alternatörü satisa çikarildi.

Hemen hemen dünya kablolarinin çogunu elinde tutan ingiliz isadamlarinin,bu makineye ait patentleri elde etmek üzere olduklari görülünce,a.b.d.donanmasinin acele çagrisiyla ‘’radio corporation of america,(rca)’’ sirketi kuruldu.yeni firmanin 1919’da kurulmasiyla,marconi wireless telegraph co.of america firmasinin güçlü fakat yetersiz,marconi kivilcimli vericileri,çok basarili olan rf alternatorleriyle yer degistirdiler.

Birincisi n.j.new bruswick’te kuruldu.200kw’da 21,8 khz frekansli titresim olusturdu ve ticari iste kullanildi.bu ilk,sürekli,güvenilir atlantik asiri radyo servisi idi.bu alternatörler,tesla’nin kulesinin yerine,radyo merkezinin tüm güçlerini sagladi.böylece nicola tesla’nin dünya çapinda telsiz hayali,30 sene sonra,icat ettigi vericinin kullanilmasiyla gerçeklestirildi.

Tesla,birçok alanlarda yaratici arastirmalara devam etti.1917’de uzaktaki cisimlerin üzerine kisa dalga darbeleri gönderip,yansiyan kisa dalga darbelerinin bir floresan ekran üzeride toplanmasiyla izlenebileceklerini açikladi.eger bu radar degilse,neydi? diger bilim adamlarinin varliklarini kesfetmelerinden 20 yil önce,kozmik isinlari açikladi. 1929’a kadar çesitli zamanlarda,buhar ve gaz için”kepçesiz”yüksek hizli türbinler üzerinde çalisti.kolay öfkelenen tesla ile edison waterside enerji tesisi ve allis chalmers fabrikasindaki arastirmalarinda onunla çalisan bazi mühendis ve yardimcilari arasinda ortaya çikan sürtüsme,aleyhine oldu. bugün,düz rotorlu tesla türbinlerinin sonucu hakkinda hiçbir bilgimiz yoktur.

Yillar geçtikçe,ondan,gittikçe daha az haber alinmaya basladi.bazen gazeteci ve biyografi yazarlari onu arayip mülâkat yapmak istiyorlardi.gittikçe gariplesti,gerçeklerden uzaklasti aldatici hayalcilige yöneldi.not alma aliskanligin edinmemisti.her zaman tüm arastirma ve deneylerine ait tüm bilgiyi aklinda tutabildigini iddia ve ispat etti.150 sene yasamaya kararli oldugunu ve 100 yasinin üstüne eristigi zaman,arastirma ve deneyleri sirasinda topladigi bütün bilgiyi etraflica anlatarak,anilarini yazacagini söylerdi.ikinci dünya savasi sirasinda öldügü zaman kasasina askeri yöneticiler el koydular,ve kayitlarin cinsine ait herhangi bir sey duyulmadi. olsaydi açiklanirdi. saniriz.

Tesla’nin kendine özgü bir tutarsizlik da, iki seref ünvani verildigi zaman ortaya çikti.birini reddetti , fakat digerini kabul etti. 1912’de nicola tesla ve thomas a.edison’a verilen 40 bin dolarlik nobel ödülünü edison’la paylasmayi reddetti. her nasilsa,edison’u sevenler tarafindan kurulan aiee edison madalyasi 1917’de tesla’ya layik görüldügünde,bunu kabul etmeye yanasabildi.

Tesla’nin dogal davranisi aristokrat gibiydi.zamanin geçisiyle ve kaynaklarin tükenmesiyle,asil bir fakirligin içine gömüldü.eniyi otellerde yasamaya devam ederken,kredisi tükenecek ve baska yerler arayacakti.en sonunda new york’a tasinarak sorunlarini çözümledi.kendilerine milyonlar kazandirdigi bazi kuruluslar,yaslanan dahiye bakmalari konusunda yeni otel idaresiyla anlastilar. bir gün bir tren istasyonunda kendisisni gören bir dostu,karisikligin ortasinda onun yanlizligini bozarak,”iyi aksamlar,dr tesla.tren mi bekliyorsunuz?”demis.o’nun yumusak ifadeli cevabi unutulmazdi”hayir,buraya düsmeye geldim.”

Tesla yemege baslamadan önce,tüm gümüs,porselen ve cam esyanin ayri ayri peçetelerle silinmesinde israr ederdi.saglik konusundaki bu görünüse karsilik,hizmetçi tesla’nin odasini bir”cehennemi karisiklik”olarak tarif ederdi.sikayet ettigi tesla’nin düzensizligi degil,güvercinleriydi.onlari,parka gidip yemliyemedigi zaman,içeriye girip çikabilmeleri amaciyla pencereyi açik birakir ve onlari odanin içinde beslerdi.

Dünya’daki herhangi bir kimseyle ücretsiz olarak konusabilmesini sağlayan yataginin basindaki altin kaplamali telefon,en sevdigi gri benekli beyaz güvercinin tünegi idi.”o öldügü zaman bende ölecegim”derdi tesla. ve 1943 ocaginda,bir gün en sevdigi güvercin onu son kez ziyaret etti. tesla bitkin ve üzgün olarak”o ölüyor. gözlerinin isiginda mesajini aldim”diye inledi.

Uzun zamandir tesla’nin kapisinin kulbunda asili bulunan “rahatsiz etmeyin”levhasini gören bir hizmetçi,durumu arastirmak ve anlamak için anahtarini kilide sokup içeri girdi. tesla 87 yillik narin çerçevesini yataginda sükunet içerisinde terk edip aslina dönmüstü.hizmetçi mirildanan güvercinleri yemledi,ve onlari yumusak hareketlerle disariya kovup pencereyi kapadi.gariptir ki,hizmetçinin dedigine göre tesla’nin sözüne ettigi o beyaz güvercin digerlerinin arasinda yoktu.

Dr. Hüdai Müftüoğlu (trac dergisi ekim 1974 sayi 49)

7 Ağustos 2008 Perşembe

Alman Marka Takıntısı

evet, alman hepsi efenim..

daimler, volkswagen, deutsche telekom, siemens, eon, bmw, metro, basf, deutsche post, thyssenkrupp, rwe, bosch, edeka, rewe, lidl/kaufland, aldi, bayer, franz heinel, deutsche bahn, rag, tengelmann, phoenix, tui, lufthansa, bertelsmann, karstadt/quelle, hochtief, opel,man, otto, continental, henkel, boehringer ingelheim, linde, heraeus, sap, lekkerland, tschibo, marquard bahls, fresenius, schaeffler, heidelberg-cement, porsche, salzgitter, lanxess, oetker, würth, infenion, adidas, merck, airbus almanya, benteler, schering, sanofi/aventis, strabag, agravis, voith, rheinmetall, altana, thüga, media saturn, baywa, thomas cook, hapag lloyd, beiersdorf, osram, mahle, bauhaus, conti, miele, carl zeiss, arcor, fraport, axel springer, medion, zeppelin, sixt, deutz, haribo, dürr, dekra, hartmann, storck, deutsche bank, allianz, debeka signal iduna, schwarz-pharma, henkel, e.on, fielman, wmf, puma, hugo boss, infinion, villeroy&boch, escada, loewe, gerry weber, dr. oetker, nivea, becks..

bir dahaki sayımızda, alman biliminsanları..

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Goooooooogle

Günümüz popüler arama-kurtarma sitesi Google daki arama sonuçları listesinde, genç ama dinamik sitemizle 4 milyar (küsüratı da var da artistlik olmasın diye vermiyorum) basamak birden yükselerek ilk sayfanın 8. sırasında yer bulmuş bulunmaktayız. Artık blog umuzun ismini unutanlar, google arama çıbığında 'erasmus Kaiserslautern' yazarak blogumuza sorunsuzca ulaşabilmenin sonsuz hazzını yaşayabilirler! Kamuoyuna saygı ile duyurmaktan mutluluk duyarız.

-blog supervisor and technical support-

kısaca uğur.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Okul: volume 1

Eh, okul hakkında söyleyeceklerim bir internet sitesinde yazanlardan fazla olmayacak şu anda, ancak, vol 2, vol 3 ve diğerleri geldikçe sizleri daha fazla aydınlatacağım canlarım, bi gidelim görelim önce.


Kaiserslautern Technical University, yani kendi deyişleriyle TU KL, 1970 yılında kurulmuş nispeten genç bir üniversitedir. 191 öğrenci ile kurulmuş oln bu üniversite, matematik, fizik ve teknoloji alanlarında öğretimine başlamıştır (klasik alman ekolünde TU ve FH okulları vardır, bilahare anlatırım başkabi baharda). 1971 den itibaren elektrik mühendisliği ve daha birçok bölümü bünyesine katarak büyüyen TU KL, bugun 10,000 civarında öğrencisi ile (%19 u yabancı öğrencidir) eğitim vermeye devam etmektedir.

Teknik eğitim konusunda oldukça iddialı okullardan biri olan TU KL, son yıllarda Almanyadaki üniversite sıralamalarında 'en iyi çıkış yapan genç sanatçı' ödüllerini almaktadır. ahanda linki;

www.wiwo.de/karriere/die-besten-unis-2008-wo-die-elite-von-morgen-studiert-294716/

Dersler almanca dilinde yapılmaktadır okulda, ancak belirli ve az sayıda ders, ingilizce de açılabilmektedir. Zaten erasmus öğrencileri gittikleri her okulda baskı yapmak sureti ile ingilizce ders açtırıp kredi doldurma planları yaparlar, ki genelde başarılı olurlar -diyenlerin yalancısıyım-.

Okula erasmus olarak giden arkadaşlara, bir adet öğrenci kimliği verilir ki bu kimlik ile eyalet içerisindeki bütün toplu taşıma araçlarını ücretsiz olarak kullanabilirsiniz, çok hayırlara vesiledir.

Bunun dışında yurtlarda 3 yada 4 odalı bir evin bir odası size tahsis edilir, mutfak wc banyo ortaktır, envai çeşit yabancı ile aynı odaya düşebilirsiniz. şansınıza kalmıştır.

Şimdilik okulla ilgili anlatacaklarım ancak bunlarla sınırlı ki bunları bilmemi de geçen yıl erasmus olmuş arkadaşlarımın -akın ve görkem- tecrübelerine borçluyum.Emeği geçen herkese saygılarımı iletiyor, +rep diyorum..

3 Ağustos 2008 Pazar

L'auberge Espagnole: based on a true story


Ekşisözlük teki Erasmus balistik incelemelerim esnasında, bu filme rastladım. Film, erasmus öğrencisi olmuş suser ler tarafından şiddetle tavsiye ediliyordu. ama oldukça eski bir yapım olması nedeni ile, hemen bir kopyasını bulamadım dvd nin(neden indirmedin internetten diye içinden geçirenlere 2 lafım var, birincisi lost, ikincisi de adsl 4gb kotası).

velhasıl, stajyer arkadaşlarımdan bir tanesinin koç üniversitesindeki interneti sömürmesi ile meydana gelmiş devasa film arşivindeki filmlerden biri olduğunu farkettim ve filmi edindim. Filmin konusu, başroldeki fransız oğlan Xavier'in erasmus programı ile Barcelona-Ispanya ya gitmesi, kalması ve dönmesi şeklinde özetlenebilir. Eh, bu durumda ana temanın direkt olarak beni ve benim gibileri çekmiş olmasını yadırgamazsınız eminim.


Neyse, filmi izlemeye başladım. Fransız-Ispanyol ortak yapımı olan film, küçük Xavier imizin yaşadığı zorlukları, kimlik problemlerini, özlemleri, yeniliklere karşi reflekslerini, alışkanlıkları ertelemesini ve tipik 'erasmus depresyonu' nu gayet başarılı şekilde anlatıyor. Kalacak yer sıkıntısı yaşayan Xavier, bir ingiliz, bir ispanyol, bir danimarkali, bir alman ve bir italyanın (bir belçikalı da var sonradan dahil oluyor kızcağız) birlikte yaşadığı bir dairede buluyor kendini.

Bütün ülkelerdeki ab ofislerinin aynı olduğunu, bürokratik işlemlerin karmaşık olduğunu, ne olursa olsun annelerin hep aynı olduğunu, almanların düzenli, italyanların pervasız, ingilizlerin asi olduğunu, sevgiliden ayrılmanın zor olduğunu, gitmenin de kalmanın da çok zor olduğunu bu filmde görmüyorsunuz, adeta yaşıyorsunuz. Daha gitmeden, erasmusa başlamadan bi tur gidip geliyosunuz adeta, bazen gözleriniz doluyor, bazen midenizdeki lastik top takla atıyor. Ispanya yı sevdiriyor, erasmus için gaz veriyor film deli gibi.

Bağlamak gerekirse, izleyin derim efenim, hatta şöyle ki edinmek isteyene ulaştırabilirm bile filmin bir kopyasını. Hayatınızı değiştiren filmlerden biri olmaya adaydır kendisi, çorbada bi tuzumuz olur fena mı!

ps: bu filmde yaklaşık 5 farklı lisan konuşuluyor, ve bu filmi altyazısız izleyebildiğim gün, benim en mutlu günüm olacak :)

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Başvuru Süreci

Erasmus programına başvurmaya karar verdiğimde zannedersem yazokulundaydım. Arkadaşlarımdan birinin -ece- Interrail ile avrupa kıtasının altını üstüne getirmesi, sonra gelip bunu ben ve kızarkadaşıma ballandıra ballandıra anlatması, daha sonrasında ise 'ehehe erasmus var e gidiverin madem sizde' demesi ile kafamda çakan şimşek, beni buralara getirdi. hemen araştırmaya va bilgi toplamaya başladım erasmus hakkında, okulun ab ofisi sitesini keşfettim ilk olarak, daha sonra oradaki linklerden birinde ikili anlaşma listesini gördüm. Elektrik mühendisliği bölümünün anlaşmalı okullarına göz attım. İlk gözüme çarpan okullar o kadar Interrail-Italya muhabbeti dinlemenin verdiği gaz ile tabiki italyadakiler oldu. bu aşamadan sonraki olaylar genellikle okulların internet sayfalarını gezmek, şehirler hakkında bilgi toplamak, resimlerine bakmak ve iç geçirmek şeklinde özetlenebilir. Hibe olayı da erasmusun tadından yenmeyen güzel yanlarından biri olarak hemen dikkatimi toplamayı başarmıştı o vakit. Aylık ortalama 500 euro hiç de azımsanacak bir para değildi, karşılıksız olması da cabası tabi. Artık kafamda erasmusu iyiden iyiye netleştirmeye başlamıştım, ve başvuracağımı kesinleştirmiştim.


Bu güne kadar olmayan bir uygulama olarak 'dil sınavı not barajı sistemi' uygulamaya girdi bu yıl. Bu yeni sisteme göre, girilecek dil sınavından 50/100 başarı gösteremeyenler direkt olarak eleneceklerdi. Başvuru sayısının her yıl ortalama %80 arttığı bir programda kişi eleminasyonu için bulunmuş bir çözüm olsa gerek. Dil sınavından aldığımız notun %50 si ve agno muzun %50 si birleştirilerek oluşturulan bir ortalama puan ile bölümlerde bir sıralama yapilacak ve anlaşmalı okul - kişi sayısına göre yerleştirme olacaktı.

900 un biraz üzerinde bir başvuru oldu 2008-2009 öğretim yılı için. Elektrik için konuşmak gerekirse, 90 kişi başvurdu diyebilirim. Şeref Naci Engin -bölüm koordinatörümüz olur kendisi- hocanın bu seneki çabaları ile 16 dan 31 lere fırlayan bölüm kontenjanımız ile oldukça avantajlı bir konuma gelmiştik bölümce (tabi biz bu kontenjan artışı olayını sınavdan yaklaşık 2 ay sonra tercih sırasında ögrendik, o apayrı bir mevzu, karıştırmayalım) .

Dil sınavı yanılmıyorsam 3 dilde yapılıyordu, ki bunlar ingilizce, almanca ve fransızca idi. Önceki yıllara göre değişen kurallardan biri de, bütün dillerin katsayıları eşitlendi bu yıl, yani almancadan giren eskiden ingilizceden girene göre daha avantajlı idi, artık böyle bişey kalmadı, bütün katsayılar 1'e çekildi. Sınav, 50 test sorusundan oluşan bir sınavdır, ben ingilizceden girdim, yani aslını söylemek gerekirse kolay bi sınav değildir. Yani eğer içinizde 'bizim ileri ing. muafiyeti gibidir nasılsa ikisini de ybd hazırlıyo' diye düşünen varsa, şimdiden vazgeçsin, hayal kırıklıgına ugrarsınız. ağırlıklı olarak reading den oluşur sınav,
vocab bölümü oldukça kasar, hatta bi soruda boşluğa koyulabilecek 5 alternatif şık kelime varken, ben hiçbirini bilmiyordum kelimelerin, işin enteresan tarafı cümleyi de anlamamıştım :-) Reading leri yaparsanız, biraz da şansınız yaver giderse, 50 geçersiniz.

Barajı geçemezsek şansımız tamamen bitiyor mu derseniz, evet malesef, acı bi şekilde çook yakınımla tecrübe etmek zorunda kalmış biri olarak yazıyorum bunu..

Sınav sonuçları açıklandıktan sonra, başvurduğunuz senenin güz dönemi sonundaki genel ortalamanız ile birlikte ikisi birleştirilip bir puan ortaya çıkar, ki bu sizin listede bir sıra sahibi olmanızı sağlar.

(4 üzerinden olan ağırlıklı ortalamanız*12,5)+(dil sınavu puanı/2)

formülcüğü ile hesaplanan puan ile girdiğiniz bölüm bazındaki liste ile ne kadar üstlerde iseniz, o kadar şansınız var demektir.

Artık herşey tamamlanmış olup bölüm bazında okul tercihi aşaması gelmiştir ki, en zor aşama oldu benim için. Hangi okulu, hangi ülkeyi tercih edeceğime karar vermem gerekiyordu. Farkettiğiniz gibi TU Kaiserslautern i seçtim, ancak gerçekten üzerinde çok düşündüm, önceki yıl gidenlerle konuştum, hocalarla konuştum, ailemle konuştum, konuştum da konuştum yani. Birkaç önemli kriter vardı benim için, ve Almanya nın bunları sağladığına karar kıldım sonunda.

Bu nedenleri sizlerle de paylaşayım, paylaştıkça artsın sinerjimiz madem :)

  1. Bir kere, gittiğim okulun yurdu olmalıydı, ev sahibi elektrik su doğalgaz paraları ile ugraşmamalıydım, bu konuda İtalyadaki okullar sınıfta kaldı, italyada hemen hemen hiçbi okulun yurdu yoktur.
  2. Konaklama masrafı ucuz olmalıydı, ki gezmeye dolaşmaya para kalsın. bu konuda da viyana ve kuzey ülkeleri sınıfta kaldı, gerçekten ikisinde de hayat çook pahalı, bütün hibeyi yurt parasına bağlamak anlamsızdı benim için.
  3. Okulun avrupa haritasındaki konumu da çok önelmi bi konuydu. almanya ve k town, avrupanın tam ortasında olması sebebi ile, gezilip görülebilecek olası bütün yerlere optimum uzaklıkta olması sebebi ile, tercih etmemde pay sahibidir.
  4. Mühendislik teknik üniversitede okunur madem, kuralı bozmayayım dedim.
  5. Dil öğrenimi. Erasmusun katkılarından belkide en çok kullanacağımız. Almanca, benim gibi Mühendislik eğitimi alan bir ögrencinin bilirse çok avantaj sağlayacağı bir dildir. Almanyada almanca öğrenebilmek, dil yerinde öğrenilir deyimi ile birebir örtüşmekte, ve beni benden almaktadır. Almanya dışında bazı ülkelerde de almanca konuşulabilir, ancak aksan- tellaffuz farklılıkları oldukça baş ağrıtır diye düşünüyorum şahsen. göürcez.

Birçok şey daha sayabilirim muhtemelen, ancak işin özünü anladınız siz. Pahalı memleket-az seyahat yerine ucuz memleket-çok seyahat ı seçtim yani.

Gideceğimiz ülke belli olduktan sonrakileri de, bir sonraki birlikteliğimizde sizlerle paylaşayım, şimdilik esen kalın canlarım..