16 Kasım 2008 Pazar

Bochum - Köln turu sonrası

Herşeyden önce, bizi Bochum daki evinde ağırlayan Cem e sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim, gerçekten iyi bir rehber ve iyi bir evsahibi oldu bizlere..

Schönes Wochenende biletimizle çıktık Bochum yoluna.. 3 sorunsuz (sorunlu nasıl olur birazdan anlatacağım) aktarmanın ardından öglen saatlerinde Bochum Hbf a vardık. Halihazırda Bochum da Erasmus ögrencisi olan bölüm arkadaşımız Cem bizi karşıladı, ve ardından kendi üniversitesi olan Ruhr-Universitaet Bochum un yemekhanesine götürdü. Bu okul, bizim üniversitemiz olan Yildiz Teknik Uni. nin de bazı bolumleri ile Erasmus İkili Anlaşması sahibi olduğundan, ve şu günlerde yeni dönem erasmus başvuruları yapıldığından, biraz bahsedeyim üniversiteden.

Ruhr-Uni Bochum, 30bin öğrenci nufusuna sahip bir üniversitedir(yaklaşık 2000 civarında türk varmış, öyle dediler). Okul, şehir merkezinden 10 dakika kadar uzaklıkta büyükce bir arazi üzerine kurulu. Oldukca büyük bir yemekhaneye(tuza 10 cent ödemeniz gerekiyor), kütüphaneye ve stadyuma benzeyen bir odutoryum a sahip. Dersleri Elektrik mühç bölümü için konuşacak olursak almanca dır efendim. Oldukca büyükçe bir kapalı havuzu da var, kıskanmadım değil :)

Bochum şehrini biraz gezdikten sonra, ertesi gün yaklaşık 1 saatlik bir tren yolculuğunun ardından Köln e geçtik. Almanya nın 4. büyük şehri olan Köln, oldukça büyük bir tren istasyonuna sahip. Rhein nehri tam ortasından bölmekte şehri. İstasyondan cıkar cıkmaz, ikinci dünya savaşında şehirde zarar görmemiş pek az yapıdan biri olan Der Kölner Dom (Köln Katedrali) ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Katedral, Dünyanın 3. en büyük kilisesi olup, yapımı yaklaşık 600 yılda tamamlanmıştır. 160 metre yükseklikteki kulesine 1 euro karşılıgında 509 basamak tırmanarak çıkabiliyorsunuz, benim gibi yüksekten korkuyorsanız biraz dikkatli çikmanızda fayda var diyebilirim. Oldukça etkileyici bir manzara ile karşılaşıyorsunuz kulenin tepesinde, güzel fotograflar çekebiliyorsunuz.
Katedralden sonra, şehrin ünlü Kölsch birasını da tadıp(ben pek sevmedim), rotamızı Çikolata müzesine çevirdik. Nehrin ortasına kurulu bu müzede, bir çikolatanın dalından (özel bir serada amazon ormanına eş seviyede nem oranı uyarlanmış, sadece o iklimde yetişebilecek birçok tür bitkiyi ki bunlardan bazıları da kakao, kauçuk gibi bitkiler, dalında görmeniz mümkün oluyor) paketlenmesine kadar(özel bir proses ile bütün aşamaları yapılırken görüyorsunuz) öğrenebilmek mümkün. Kaç çeşit çikolata olduğunu saymanız gerçekten olanaksız.  Ama fiyatları Erasmus öğrencilerini sevindirecek seviyede değil:) Müzede ayrıca, bildiğimiz birçok çikolatanın tarihten beri almış olduğu ambalajları içeren bir bolüm de var, kinder çikolatanın 1964 ile 2008 ambalajı arasındaki tek fark, üzreindeki çocuğun farklı olması mesela. Ayrıca müzede bizlerin kahve dünyası ndan bildğimiz çikolata şelalesi olayının abartılı bir halini görmek de mümkün oluyor.

Şehrin bir diğer ünlü müzesi olan Kolonya müzesine(ki şehre adını veren şey kolonya dır,şehrin ingilizcesi Cologne şeklinde yazılır) gidemedik, çünkü biletimizin saati dolmadan Kaiserslautern e dönmemiz gerekiyordu. Dönüş yolculuğu ise gerçekten enteresandı, şöyle ki;

Almanya da tren-otobus gibi taşıma araçlarının alsa geç gelmediği, saniye şaşmadığı efsaneleri ben henüz Türkiye de iken bolca çalınırdı kulağıma. Adamlar o kadar düzenli ki, asla 10 dakika erken cıkayım nolur nolmaz demene gerek kalmaz Almanyada derlerdi. Ancak almanyaya geldim ve bunun bu şekilde olmadığını, almanların da aslında insan olduğunu, geç kalabileceğini gözlerimle gördüm, Bochum dönüşü de tecrübe ettim efendim. dönüşümüz 5 aktarmadan oluşuyordu, tabiki Schönes Wochenende biletlerinin doğası gereği IC, ICE gibi hızlı trenleri(320km/sa olanları mevcuttur) kullanamıyorduk. Bazı aktarmalarımızın arası 7-8 dakika gibi kısa zamanlar olmasına rağmen hiçbirimizde endişe yoktu, nede olsa zamanında gelip duruyordu trenler. Gel gelelim bu sefer, 2. aktarma trenimizde (ki kendisi Koblenz diye bir şehire gidiyordu) yaklaşık 27 dakikalık bir gecikme oldu. Haliyle bir sonra bineceğimiz tren üzücü bir şekilde kaçmış oluyordu. Trenden iner inmez bilet satiş noktasına doğru gittik, trenlerinin geç kaldığını soylediğmiz anda, bize aslında binemeyeceğimiz IC trenine bedavaya bilet düzenleyip alternatif bir gidiş planını sundu görevli. Bu şekilde 02:15 sularında Kaiserslautern e varmış olduk. 

Evet sayın okurlar, bu hikayenin ana fikri, Almanlar da insandır, onların vasıtaları da geç kalabilir hatta 27 dakika bile geç kalabilir! Haftaya haftasonu olacak olan Strasbourg seyahatinden sonra yeni bir yazıyla buluşana kadar, esen kalın..

Hiç yorum yok: